29 Aralık 2011 Perşembe

Bölüm 2 - Koloni

Kafayı sıyırmış bu insanlardan biri Serkan'a saldırdı.Yerde boğuşmaya başladılar ancak benim anlamadığım şey, nasıl bu kadar güçlü olabiliyorlar?Serkan 1,83 boyunda ve kalıplı biri olmasına rağmen nasıl onu bu kadar kısa sürede yere yıkabildi?Hızlı düşünmeliydim...Yakınımda olan sandalyeyi aldım ve bu yaratığın kafasına sertçe vurmaya başladım.Yaklaşık on küsür darbeden sonra kendinden geçti.Patronum ve biz hemen bu hastalıklı insanı taşıyarak uzaklaştırdık.Biraz ileride yere bıraktık ve kaçışan insanlara yardım etmek için onlara seslendim:
Buraya gelin!Size yardım edebiliriz!Hasta olmayan herkes içeriye gelin!
Bu çağrımdan sonra içeriye beşi bayan toplam 13 kişi geldi.Çağrıya devam etmeye çalıştıkça hastalıklılarda geliyordu.Bu yüzden kapıyı kapatmak zorunda kaldık.Merdivenlerden üst kata çıktık ve el birliği ile elimizde bulunan ağır eşya dolaplarını, masaları indirerek kapıyı olabildiğince güvenli hale getirmeye çalıştık.Bu işlem bittikten sonra tekrar yukarıya çıktık ve olan biteni anlamaya çalıştık, fikirler öne sürdük...Herkes aklındakini söylerken benim aklımda aramızda yaralı olup olmadığıydı.Patronum bir ara kalktı ve odasına doğru yöneldi.Yanımdan geçerken omuzuma dokundu ve yüz yüze geldiğimizde bana kaş, göz hareketleri yaptı.Bunun ne anlama geldiğini biliyordum.Yanımda oturan Serkan'ın bacağına dokunarak onu uyardım ve beraber Patron'un ofisine geçtik.Patron adeta çılğına dönmüştü...
*Bu insanları neden içeriye aldık!?Aralarında yaralı olanlar var mı bilmiyoruz.Ya bize saldırmaya çalışırlarsa ne yapacağız!? dedi.
Bu işi çözebiliriz.Şimdi içeriye gidip herkesi kontrol etmek istediğimizi söyler ve yaralı olup olmadıklarını tespit ederiz.
-Peki aralarında yaralı varsa ne yapacağız? dedi Serkan.
Bir şekilde dışarıya çıkaracağız.
*Peki buna grup ne der hiç düşündün mü?
Bence bu kargaşada ölü birinin nasıl canlandığını gördülerse izin verirler.Aksi halde diğerlerini de dışarıya çıkarmak zorunda kalırız.
-Ölen mi? Hakan! Hakan'ı unuttuk!
Koşarak ofisten çıktık ve camlara yöneldik.Tahmin ettiğimiz gibi Hakan onlardan biri olmuştu.
Şimdi yapmalıyız. dedim.
*-Haklısın! dediler patron ve Serkan.
Şimdi herkes cama yaklaşsın! dedim.Herkes cama doğru hızlı adımlarla geldi ve:
Karşıda, park işaretinin yanında mavi gömlekli kişiyi gördünüz mü?
Bazıları başlarını salladı, bazıları evet diye cevap verdi.
O gördüğünüz bizim iş arkadaşımızdı ve buraya geldiğinde ısırılmıştı.Kan kabından öldüğünü doğruladık ancak sonra birden canlandı. dedim.Herkes şok içerisindeydi.
Şimdi aranızda yaralı olup olmadığını öğrenmek için herkesi kontrol edeceğiz.
Nasıl?Hepimiz soyunacak mıyız? diye sordu sarışın ve güzel sayılabilecek kız.
Hayır.Yaralı olanlar varsa pansuman yapacağız ve bir şekilde ölmemesi için elimizden geleni yapacağız.Şunu biliyoruz : Eğer kan durdurulamaz ve ölürseniz onlardan biri olacaksınız. dedim.Hayatımda hiç böyle önemli bir konuda bu kadar büyük bir yalan söylememiştim.
Yaralı olan varsa bile şu an bunu size söylemez.Burada kimse kimseye şu an için güvenmiyor.Hem ne malum yaralı olanları öldürmeyeceğiniz ya da dışarıya atmayacağınız? dedi esmer, takım elbiseli adam.
-Televizyonda söylediklerine göre hastalık on ile altmış dakika arasında belirtileri ortaya çıkarıyor.Yaralıların ölmeden bu hastalıklı varlıklara dönüşüp dönüşmediğini bilmiyoruz.Eğer bu bok çukurunda ölmek istemiyorsanız bunu söylemelisiniz.Aksi halde burası ya mezarımız ya da ölüp dönüşen kişiler için yiyecek deposu olacak! dedi Serkan.
*Şimdi herkes bize yardımcı olsun. dedi Patron.Herkes üstlerinde en hafif elbiseleri kalana kadar soyundu ve elbiselerinin kollarını kıvırarak bir birlerine yaralı olmadıklarını kanıtlamaya çalıştı.Bu arada bizde olan biteni gözlüyorduk.

Devam edecek...

0 yorum:

Yorum Gönder